Kartal Belediyesi’nin düzenlediği 3. Kitap Fuarı’nda Prof.Dr.Naci Görür ile söyleşi gerçekleştirildi. Naci Bey’e tiyatrocu yazar Samet Karahasanoğlu eşlik etti.Programa yerel yonetimlerden Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel, Başkan Yardımcıları Adem Uçar ve Bayram Ali Baştan, Deprem Dönüşüm ve Yapı Kontrol Müdürü Nurettin Yazar ayrıca Afet ve Acil Durum Sorumluları katılım sağladı.
“Kuzey Anadolu Fay Hattı’nı buldum ama derdimi anlayan bir politikacı bulamadım”..
Prof. Dr. İhsan Ketin (Kuzey Anadolu Fay Hattı’nı 1948’de keşfetmiştir.)
1999 depremi sonrası ilk kez İstanbul depremi için uyarılar yapmaya başladıklarını hatırlatan Naci Görür, bunun nedenini şu şekilde açıkladı:”Kuzey Anadolu Fay (KAF) zonunun İstanbul’un doğusuda bulunan parçalarını kıran 1999 İzmit ve Düzce depremleri, İstanbul fay hattına çok fazla enerji yüklemiştir.” ‘Nautile’ adlı özel bir denizaltıyla Marmara Denizi’nin derinliklerinde bulunan faya yaptıkları dalışın öyküsünü kitap haline getirmiş olan Görür, bu araştırmalarda devletten sadece 50.000 dolar destek sağlandığını, tüm masrafın ise 70-80 milyon Euro civarını bulduğunu, bunun büyük kısmının Avrupa Birliği fonları ile karşılandığını belirtti. Fransız, İngiliz ve Japon bilim adamları ile birlikte çalıştıklarını ekledi. “Devletin yapması gereken araştırmayı biz yaptık.” diyen Görür, Celal Şengör’ün kendisine “Sen yüzmeyi bilmiyorsun, denizin altında ne işin var?” sözleriyle yaptığı latifeyi de dile getirdi.
Marmara Denizi’nin Kuzey Anadolu Fay hattı hareketleriyle oluşmuş bir deniz olduğundan bahsedip “Türkiye’de Deprem: Az Gittik Uz Gittik” adlı kitabına atıfla “Az gittik uz gittik. Dere tepe düz gittik. Bir de dönüp baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz. Bugün böyle olmasaydı 6 Şubat Maraş merkezli depremde 60-70 bin insanimizi kaybetmezdik.”diyerek sitemini ifade etti. “Şimdilerde biraz biraz söylemler dile getirilmeye başlandı ama hâlâ bir seçim çalışmasında ‘Depreme dirençli yerlesim alanları istiyoruz.’ yazılı bir pankart kaldıran insanları göremedik. Yerel ve merkezi yönetimden bunu gerçekten istemezsek, bu iş olmaz. Seçim çalışmalarında siyasetçilerin olsa da olmasa da olur konuşmaları için ise büyük bir alkışlar kopuyor. EYT’liler kadar olamadık. EYT’liler birlik oldu, seslerini yükselttiler ve seçim öncesi haklarını aldılar. 25 yıl önce bu çalışmalar yapılmış olsa binlerce insanımızı kaybetmezdik. ‘Deprem kaderimiz değil, bu topraklarda sağ salim yaşamak istiyoruz!” demek zor mu?’
Japonya, California, Meksika, Çin, hatta Şile, İtalya yaptı. Artık depremden korkmuyorlar, deprem sırasında yaşam kesilmiyor ve işler devam ediyor. Bu yaşadıklarımız bize yakışıyor mu?” diye sordu. Ve devam etti:
“BİZE DÜŞEN GÖREV NEDİR?
Deprem bir doğa olayıdır, dünyanın nabzı yani kalp atışıdır. Dünya yaşayan bir gök cismi olduğu için deprem olur, deprem olmazsa yaşam da olmaz. Ay’da yaşam yok ve deprem olmuyor yani deprem olmasın demek uygun değildir.
Depremi afet yapan bizleriz..
Nerede fay hattı var, her tarihte insanoğlu oraya yerleşmiş. Neden? Çünkü en güzel yerler deprem kuşaklarında; sıcak sular, soğuk sular, yeşillik, ağaçlar, göller orada ve dolayısıyla deprem oldukça ölmüştür insanoğlu. Tarihi yerlerde de depremde yıkılmış çok kalıntılar var, gezmişsinizdir. Artık Avrupa anladı. Bilimin ışığı altında yürüyen, beynini kiraya vermemiş, bir takım şeyleri ‘kader’ diyerek göz ardı etmemiş insanlar artık deprem kuşaklarında ölmüyorlar..
Deprem dirençli alanlar oluşturursak depremde kurban vermeyebiliriz. Kabul edilebilir ölçüde zayiatla sağlıklı yaşam sürdürebiliriz. 13 milyon yıldır deprem oluyor depremi durduramayacağımıza göre yapacağımız depreme dirençli alanlar oluşturmak ve onun da nasıl yapılacağı belli. Her yer için bu söylediklerim geçerli, Kartal için de.. Burada yerel yöneticiler var.

Depreme hazır mıyız? Hazırlıklar yapıldı mı yapılmadı mı?
Yapıldı ama yetersiz.. Devlet okulları, devlet dairelerini vb. depreme dirençli yapıldı. Ama halkımızın yani bizim yaşayacağımız yerler için henüz pek birşey yapılmadı ve en fazla kayıp da burada veriliyor, verilecek… Devlet buraya ağırlık vermeli. Hastane, itfaiye ayakta kalmalı. Bu doğru ama vatandaşların can güvenliğini sağlamak da devletin sorumluluğudur. Depreme dayanıklı dirençli alanlar oluşturmak devletin sorumluluğudur. Vatandaşının can güvenliğini sağlamayan devlet olmaz. Biz bu nedenle bir devlet altında yaşıyoruz.
Örneğin; Kentsel Dönüşüm Başvuruları müracaat süreleri kısıtlı olmamalı. Başvuru süresini kaçırmak söz konusu olmamalı. Parası olmayanlar ne olacak, ölsünler mi? Yurtiçi- yurtdışı kaynak oluşturularak yerel yönetimlerle el ele, didişmeden devlet ve yerel yönetimler vatandaşlarla beraber çalışmalıdırlar. 25 senede devlet yerleşim alanlarını depreme dirençli hale getirebilirdi. Dikkkat ederseniz burada ‘hükümet’ demiyorum, ‘devlet’ diyorum. Deprem parti ayırmaz. Yıllardır ‘Afet Bakanlığı kurulsun.’ diyordum. Yakında bizi sadece deprem değil iklim de vuracak. Bu nedenle liyakate dayalı, dürüst ve uygun bir şekilde bu alanda çalışmalar yapılmalı. Yıllık, 5 yıllık, 10 yıllık planlarla ‘Bismillah’ demeliler. İlk önce ülkeyi depreme hazırlayalım, daha az yol, daha az köprü yapalım. Birşey kaybetmeyiz. Hatta Kanal İstanbul’u hiç yapmayalım. Bilimsel olarak doğru bir proje değil. Önce ‘Can güvenliğini sağlayalım.’ Zor değil, hiç zor değil…
NASIL HAZIRLIK YAPACAĞIZ?
Bir kenti depremi hazırlamak için 6 bileşen gerekir.
1) Yöneticiler ve Yönetim Sistemi:
Yöneticiler seçilir, masaya oturur, emirler verirler. Vali atanır, koltuğuna oturur, emirler verir. Emirler vermekle olmaz. Belediye başkanı veya vali hayatında hiç deprem yaşamış mıdır? Risk analizi nedir, biliyor mu? Afet ve acil müdahale ön çalışmaları hakkında bilgi sahibi mi? Organizasyonu yönetebilecek midir? Bilmeli. Ama o da haklı nereden bilecek? Yöneticiler göreve geldikleri zaman (Üç ay mı olur, altı ay mı?) ne kadar gerekiyorsa eğitimlerini almalılar. Yönetimler kent veya ilçe her yer için ‘Mikro Bölgelenme’ çalışması yapmalıdır. Oturulan kentin, kasabanın doğası jeofizik, sismik ve benzeri tüm özellikleri çalışılmalıdır. Diğer çalışmalar bu esas alınarak yapılmalıdır. Bu çalışmalara göre uygunsa imara açılsın ya da açılmasın denmelidir. ‘Hadi imara açalım.’ demekle olmaz yoksa deprem etkisini beş kat büyütürüz. Şuraya gökdelen yapalım mı? Hadi yapalım. Olmaz… Önce ‘Mikro Bölgeleme’ çalışmaları göz önüne alınacak. Yerel belediye meclisi bunu yapamayabilir ama Türkiye Büyük Millet Meclisi ne için duruyor, bunu görev edinebilirler.
2) Halk
Notumuz kırık.. Biraz da mahcubuz. Ben de dahil… Çünkü; ben yedi sene adam gibi ‘Deprem geliyor!’ diye bağırabilseydim, bu son depremde bu kadar kayıp vermeyebilirdik. O gece yarısı telefonum çaldı. ‘Ya depremdir, ya çocuklarımdır!’ diyerek endişelendim. Baktım; bir kadın göçük altında kalmış, ‘Yardım edin!” diye ağlıyor. Sonra birden telefon kapandı. Televizyonu açtım, deprem olmuş. Saatlerce ağladım, hâlâ kendimi sorumlu hissediyorum.
Biz insan olarak sanki her şeyi biliyoruz gibi konuşuyoruz. Sanki Hz. Ömer gibi defter tutuyoruz! Bilmiyoruz… Bunu artık kabul etmeliyiz. Halk eğitimi almalı. Japonya’da insanlar depreme uymadıkları zaman başlarına ne geleceğini öğreniyor. Deprem farkındalığı, deprem bilgisi yoksa o kent depreme dirençli bölge olmaz. Çünkü bir vatandaş gelir ve belediye başkanının aklını çeler, istediğini yaptırır. Biri gider imar affı çıkarttırır. Gelin, depremlerden çoluk çocuğumuzu ve canımızı koruyalım.
3) Altyapı
Kent ve ülke için gerekli olan su, elektrik, gaz, kanalizasyon sistemi, barajlar hepsi depreme dayanıklı hale getirilmelidir. Biz İstanbul’da İSKİ olarak alt yapı kontrollerini yaptık. Bütün şebekeler sonuçlara uygun olarak dönüştürülüyor. Bu neden bu kadar önemli? 6 Şubat depremi sonrasında bunu gördük! Atık sular nedeniyle oluşabilecek salgınlar büyük risk barındırıyor. Biraz daha az yol, havaalanı yapalım. Birşey olmaz. Önce yaşam alanlarını yenileyelim.
4) Yapı Stoğu
Bunu çok iyi biliyoruz, inşaat işi ya.. Mevcut her binanın yıkılması gerekmiyor. İnovatif (yenilikçi) ya da konvansiyonel (geleneksel) birçok yapısal güçlendirme çözümü var. Bu yöntemlerle bazı binaları güçlendirebiliriz. Misal Belediye size söylüyor: Bina sağlam, diyor. Ben de bakıp ‘iyi’ diyebilirim. Ama beklenen depreme dayanıyor mu? Onu söylemek için inceleme gerekiyor. Sonrasında depreme dirençli yapı diyebiliriz.
Birçok hikaye duyuyoruz. Babam bina yapılırken görmüş, birçok büyük kaya varmış. Zemin sağlammış… Ya da binayı yapan müteahhit de burada oturuyor, sağlamdır. Örnekler arttırılabilir, kendi kendimize hikaye üretmeyelim. Ölümü hiçbir insan kendine yakıştıramaz. Çocuklarınızın canıyla bahis oynamayın. Verin beş – on bin lirayı belgenizi elinize alın. Yıkılacaksa gerekli parayı devletten belediyeden isteyin. Olmazsa mahkemeye gidin. Seçimlere bu taleplerle gidin. EYT’liler gibi sizi de duyar, ilgilenirler.
5) Çevre ve Ekosistem
Ekosistem süslü bir kelime gibi gelebilir ama biz canlılar ile çevremizin tüm ilişkileri bu sistem içindedir. Çevrenin sağlıklı olması bizim yaşamımızın devamlılığını sağlar. Çevreyi korumayı öncelik edinmeliyiz. Örneğin; deprem atığı molozlar bir alana yığılır. O molozlarda asbest, toksit maddeler, kimyasallar, kağıtlar, demir vs. her şey vardır. Usulüne uygun bertaraf edilmezse önce biyokimyasal reaksiyonlar başlar. Yağmur ile yeraltı suyuna, akarsulara, göllere ve denizlere ulaşır. Sonra Mehmet Ağa’nın tarlada yetiştirdiği domates, denizde tuttuğu balık bizim soframıza gelir. Bu çok bilimsel bir döngüdür. Çevreciler şimdi o molozların orada, halk için eylem yapıyor. Duyan var mı, bilmem… Eğer iyi bir çevre varsa akarsu bol, suyu soğuk temiz, bol yeşillik olur.
6) Ekonomi
Deprem en büyük ekonomik felakettir. Ekonomi çarkını durdurur. İşsizlik, açlık, göç ile yeni ekonomik krizin dalga dalga yayılmasına gençlerin yurt dışına gitmek istemesine, evlenememesine sebep olur. Her musibetin altında ekonomi yatar. Son yaşanan depremde sanayisi , ihracatı ile önde olan Anadolu Kaplanları dediğimiz illerimiz büyük kayıp verdi. 15 sene kendimize gelemeyiz, diyorlar. Ekipman,ekip, ekonomi kaybıyla birlikte aile içi kavgalarda başlıyor. Deprem bitince etkisi hemen bitmez. Dalga dalga etkisi yayılır. Geçenlerde iş adamlarını ziyaret ettim. Herkes elini tahtaya vuruyor. Allah korusun! diyor. Olmaz.. Bilim bir şeyin iyiyse iyi, kötüyse kötü olduğunu ölçebilir. Kimse bilim dururken evim sağlamlığı ile ilgili babasının hikayesini anlatmasın. İmzalı damgalı araştırmanızı alın elinize…
İstanbul’da bir deprem olduğunda İstanbul kendi kendine ayağa kaldırılamaz! Depremden daha az etkilenecek komşu illeri güçlendirmek lazım. Bu nedenle bu illere yatırım yapılmalı. Bir insanı kurtarmak dünyaya bedeldir. Mahalle gönüllüleri bu açıdan çok önemlidir. Profesyonel yardım gelene kadar bilinçli bir çalışma yapılabilir, daha çok canımız kurtarılabilir.”
Prof.Dr. Naci Görür, biraz sitemkar biraz umutla konuşmasını yaptıktan sonra Belediye Başkanı tarafından verilen ödülü kabul etti. Ardından dinleyicilerden genel soruları yanıtladı.
