Yazar: M. Selim Akdoğan

  • KÜSTAHLIĞIN BU KADARI FAZLA 

    KÜSTAHLIĞIN BU KADARI FAZLA 

    İsveç’te Kurban Bayramının 1. günü İslam Dininin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim, İsveç polisinden izin alan Iraklı Salman Monika tarafından cami önünde önce tekmeledi ardından yakıldı. Birçok kişinin önünde polis korumasında gerçekleşen eyleme İsveç halkı da, “Biz özgürlüğü savunuyoruz ama bir dini kitap yakmak ifade özgürlüğü değildir.”diyerek tepki gösterdiler.

    Bu ifade özgürlüğü değil, kesinlikle provokasyondur. Bu insanlığın bittiği yerdir. İnançlara saygısızlık yapmak kutsal dinleri aşağılamak hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Ayrıca hiçbir din, birilerinin kutsal kitapları yakmasıyla ve itibarsızlaştırmasıyla yok olmaz. Bu sadece ruhsal dengeleri bozulmuş, dünyadaki varlıkları bitmiş zavallıların son çırpınışıdır.

    İslam alemi var oldukça islam alemine gönderilen Peygamber Hz. Muhammed’i, , kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i korumaya ve inanmaya devam edecektir. Bu eylemi yapan ve izin veren İsveç makamlarını şiddetle kınıyorum.

     

    _Irak yargısı Kur’an-ı Kerim yakan kişininn iadesini istedi.

    _

     

  • Teşekkürler Başkan Gökhan Yüksel!

    Teşekkürler Başkan Gökhan Yüksel!

    Toplumların kalkınma ve büyümenin en önemli koşulu eğitim ve kültürden geçer. Bir toplum eğitim ve kültürde ne kadar ileri ise yaşamsal anlamında daha düzenli ve başarılı olur. Eğitim sadece okullarda değil; aile, çevre ve okul üçgeni ile oluşan bir eylemdir. Okuma alışkanlığı insanlara küçük yaşta verilirse, ileriki yaşlarda hem ana dili hem de olaylar üzerindeki muhakeme gücü artar. Böylelikle kültür ve eğitimin birleştiği önemli bir adım atılmış olur.

    Bölgesel ve yerel olarak düşündüğümüzde son zamanlarda Kartal Belediyesi’nin kültür alanını vitrin olarak kullandığı ve halkın yüksek derecede memnuniyetini sağladığını görmekteyiz. Çok kısa bir süre önce yüzlerce yayınevinin katıldığı, binlere varan yazar, şair ve sanatçının yer aldığı 3. Kitap Fuarı kuruldu. 11 gün süren bu fuar, Türkiye’nin en önemli sanatçıları, yazarları, şairleri ve toplumun önünde bulunan bilim insanların akınına uğradı. Kartal Belediye Başkanı tüm stantları gezerek bu sürece dahil olan herkesi kutladı. Bu alkışlanan bir durumdur.

    Akabinde 4 günlük kadın emeği fuarı kuruldu, Kartal Halk Eğitim Müdürlüğü ve Kartal Belediyesi’nin işbirliği ile kurulan kadın emeği fuarı Kartal’da bugüne kadar kadına yönelik yapılan en büyük atılım oldu. 400 civarında kadının çeşitli stantlarda el emeklerini sergiledikleri, kadına yönelik birçok programların düzenlendiğine, açık oturumlara ve konserlere şahit olduk.

    Ayrıca bulunduğumuz bölgede sadece Kartal belediyesi’ne ait olan Masal Müzesi’nde çocuklara yönelik bir festival düzenlendi. Kartal halkının kitap sevgisi birçok alanda kendini gösterirken en önemlisi Kartal Belediyesi’nin Mustafa Necati Üniversite Hazırlık Kursları da kendini gösterdi. LGS sınavında Mert Bilal Özmek Türkiye birincisi oldu. Kartal bütün bu çalışmaların bir ürünü olarak ortaya koyduğu bu başarılardan dolayı başta Kartal Belediye Başkanı Gökhan Yüksel başta olmak üzere, Kültür Başkan Yardımcısı Adem Uçar, Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Umut Veli Develi, Kadın ve Aile Müdürü Deniz Karacan, Masal Müzesi Müdürü Melih Tan, Mustafa Necati Üniversiteye Hazırlık Kurs Müdürü Osman Ünal ve Basın Müdürü Hüseyin Güler’e, ayrıca emeği geçen herkese teşekkür borçluyuz.Benzer çalışmaların Kartalımızda devam etmesi, halkın mutluluk ve sevincini üst sıralara çekmektedir.

    Dostluğun, kardeşliğin simgesi olan ve bir gün sonra gireceğimiz Kurban Bayramının tüm halkımıza refah, mutluluk, sağlık ve sevinç getirmesini diler, herkesin bayramını en içten dileklerimle kutlarım.

  • SAHADA, KÜRSÜDE VE MİKROFONDA AYNI MİLLET OLDUĞUMUZU UNUTMAMALIYIZ

    SAHADA, KÜRSÜDE VE MİKROFONDA AYNI MİLLET OLDUĞUMUZU UNUTMAMALIYIZ

    14 Mayıs 2023 seçim günü yaklaştıkça tansiyonun yükseldiği, konuşmalarda sözlerin sertleştiği, siyasilerin konuşmaması gereken birçok yönde birbirlerini eleştirmeleri toplumsal birliğimizi zedeler.

    Gönül ister ki seçimler ayrıştırıcı değil, birleştirici olsun. Her şeyden önce toplumlar milletleşmek için çeşitli evreler geçirirler. Bizim bir arada olmamız bin yıllara varan bir süreci kapsıyor. Hala birileri birilerini farklı bölge ve düşüncelerden dolayı ayrıştırmak, tek ırık milliyetçilik mantığını sürdürmek, alt kimlikleri kaşımak toplumu birleştirmez. Toplumda herkesin Baki bir kimliği, cari ihtiyaçları vardır. Dünyaya gelirken hiçbirimiz ne anamızı babamızı ne de yaşadığımız bölgeyi seçme hakkına sahip değildik. Aynı toplumda yaşıyoruz.  Toplumdaki her sorun hepimizi yakından ilgilendirir.

    Özellikle toplumda barınma ve beslenme yani ekonomi ve konut sorunu her şeyden önce bir insanın yaşamsal hakkıdır. Bu hakkın toplumdaki tüm fertlere tanınması gerekiyor. İnsanları refah içinde yaşatmak, onları kimlikleriyle kabul etmek, onlarla bir millet birliğini sağlamak, toplu yaşam için en önemli gerekliliktir.

    Her toplumun ciddi fay hatları vardır. Bunları oynatmak toplumda insanları kutuplaştırmak, ötekileştirmek, suçlu saymak birleştirici ve uzlaştırıcı olmaz. Bu tamamen toplumu ayrıştıran, ötekileştiren, birlikten uzaklaştıran, içten çökerten bir yöntemdir.

    Seçime giderken, üstünlük sağlamak için birbirimizi eleştirebiliriz. Ama birbirimize hakaret edemeyiz. Bizler ülkeyi yönetmek için mücadeleyi veriyoruz. Bu mücadeleyi verirken sadece birilerini yönetme amacı yoktur. Bu ülkeyi, 85 milyonu yönetme amacı vardır. Onun için bugün söylenen sözler yarın karşımıza farklı şekilde çıkmasın. Herkes sağduyulu davranmalıdır.

    Bu seçimin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

  • 100. YILIN SEÇİMİ

    Bu seçim Cumhuriyetin 100. yılında ilk seçimimiz ve ülkemiz için bir dönüm noktası olacak. Ekonominin ve siyasetin tıkanma noktasına geldiği bir dönemde toplumun birçok alanlardaki sıkıntılarını geride bırakması gerekiyor.  Dünyada insan hakları ve toplum bilincinin geliştiği bu çağda Türkiye’nin de önemli bir atılım yapması gerekiyor. Yıllardır adaletten, insan haklarından, ekonomiden, siyasetten sorunlu olduğumuz bir gerçek.

    Her şeye rağmen bu sorunların geride kalması gerekiyor. Kökleri bin yıllara varan bir toplumun Dünya konektöründe yerini bulması, insanların insanca yaşama hakkına kavuşması elzemdir. Bu nedenle kardeşliğin, dostluğun ön plana çıkması toplumu kamplaştırmadan, kamulaştırılmadan bu seçimin güvenli ve adil bir şekilde yapılması gerekiyor.

    Sonucu ne olursa olsun Türkiye kazanmalıdır.  Biz vatandaşlar olarak her zaman birlik, beraberlik ve kardeşliğimizden haz duymalıyız. Geçmişte yapılan birçok hizmetlerin üstüne yenilerinin konması, refah seviyemizin yükselmesi açısından önemlidir.  Liderlerin toplum üzerindeki etkileri ve yönlendirmeleri çok önemlidir. Geldiğimiz bu noktada ülkemizde hiç kimsenin vatandaşları yanlış yönlendirme, ötekileştirme ya da kamplaştırma gibi bir lüksü yoktur.

    Bu ülkede bin yıllara varan bir kardeşliğin en iyi şekilde sürdürülmesi gerekiyor. Seçim bölgelerine baktığımız zaman, birçok insanın çeşitli şekillerde emek verdiği partilerinde hak ettiği listelerde yer almadığı görüyoruz.  Ancak bu toplum birliğine ve Türkiye’nin gelişimine bir engel olmamalı. Konu ne olursa olsun hep beraber bu seçimi adil bir şekilde götürmeliyiz.

    Beklentilerimizi geride bırakarak, birliğimizi sağlama yoluna gitmeliyiz. Bu seçimin şaibesiz sonuçlanması çok önemlidir. Toplum içinde çeşitli olumsuz çatlak sesler duyuluyor. Hangi çevreden olursa olsun, hiç kimsenin ülke güvenliğini ve geleceğini tehlikeye atmaya hakkı yoktur. Bulunduğumuz Ortadoğu batağında örnek olan Türkiye’nin bu misyonunu sürdürmesi gerekir.

    Bu seçim Türkiye’nin büyümesi, adaleti sağlaması, vatandaşını en iyi şekilde yaşatması ve temsil edilmesi gereken bir seçim olmalıdır. Gönül isterdi ki ittifaklar arasında Barış, dostluk, kardeşlik ve sevgiye dayalı diyaloglar olsun. Ama bakıyoruz ki memleketin bir kısmı vatansever, bir kısmı vatan haini gösteriliyor. Oysa Cumhur ve Millet ittifakları içinde aynı özelliklere sahip farklı partilerin olduğunu görüyoruz. Bu konuda radikal çıkışların toplum barışında yararı değil zararı olur. Vatandaşın bir kesimini vatansever, bir kesini vatan haini veya terörist göstermek ya da potansiyel suçlu saymak yanlıştır. Hiç kimsenin iktidarı ya da oyu Türkiye Cumhuriyetinden önemli değildir. Bu ülkede yaşayan herkes için vatan ve bayrak kutsaldır. Bu ülke insanı Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Kocatepe’de omuz omuza savaşmış bir millettir. Ülkemizin birlik ve beraberliğini bozmaya hiç kimsenin hakkı yoktu ve olamaz.

    Sonuç olarak bu ülkede barış içinde bir seçimin olmasını ve Türkiye’nin kazanması önemli. Dileğimiz 14 Mayıs 2023 seçimi Türkiye’ye huzur, refah ve adalet getirsin istiyorum.

    Tüm halkımızın Mübarek Ramazan bayramını kutlu olsun.

    1. Selim Akdoğan
  • HAK HUKUK ADALET SÖZDE DEĞİL, ÖZDE OLUR

    Seçimler eşit temsil hakkı ve toplum refahı için yapılır. Gelişmiş ülke demokrasilerinde insan
    hakları tolum temsilinde öncelikli bir koşul durumundadır. Kentlerin nüfus yapısı ve temsil
    hakkına baktiğımız zaman Kartal İstanbul ilinin 600 bin nüfuslu önemli bir ilçesi olduğu halde,
    kaçıncı seçim dönemidir TBMM’ne temsilci göremiyor.

    Kartal ilçesini temsilen hangi partiden olursa olsun mutlaka en az bir Milletvekili ile temsil
    edilmesi gerekir. İşte bu konuda siyasi partilerimize önemli bir görev düşmektedir. O da eşit
    temsil hakkını kullanmaktır. Tün partilerin temayül yoklaması ile aday oluşturması gerekir.
    Böylece hem halkın temsil hakkı, hem aday adaylarının hakları korunmuş olur.

    Bu konuda geçmişten örnek vermek gerekirse; Hak, Hukuk, Adalet iddiası ile yollara çıkan ve
    Cumhuriyetimizin kurucu partisi olan Cumhuriyet Halk Partisinde, 2015 seçim listelerinde
    yapılan haksız bir uygulamayı hatırlayalım. Dileriz bu yanlışlardan dönülür!

    “2015 Genel seçimlerde ön seçimle adaylar belirlendiğinde 1. bölgede Metin Ağırman 7.
    sIrada kendine haklı bir yer bulmuş ayrica bulunduğu Kartal içesinde 1. siraya yerleşmişti.
    Ama birçok kişinin doğru bulmadığı bir dayatma sistem olan kontenjan atamalarıyla, ön
    seçimle 7. sirada olduğu bir listede seçimlere atamalar sonucu 12. sıradan aday olarak
    girmek zorunda birakılmıştı.”

    Birçok kişiye göre, atanan adaylar arasinda 1. bölgede ön seçime girmiş olması durumunda
    ilk 20’ye bile giremeyecek olan birkaç kişinin garanti denilebilecek siralarda yer alması ise
    zaten haksızlıktı.

    Yapılan seçim sonrası hükümet kurulamayınca alınan seçim kararı sonrası, CHP tüm
    bölgelerde aynı listelerle seçime girme kararı almıştı. O listeye atamayla girmiş bir isim olan
    ve CHP kurumsal kimliği ile uzaktan yakından bir alakası olmayan kişi, çekilince olması
    gereken listenin kaydırılarak güncellenmesiydi.

    Ama hak, hukuk adalet diyerek yola çıkmış olunmasına rağmen bu yapılmayarak genel
    merkez atama üzerine bir atama isim daha listeye koyarak bu bölgedeki birçok kişinin de
    halen söylediği gibi bir haksız uygulama yapmiştı.

    Dileriz bu seçimlere gönül verip yola çıkan aday adaylarımız bulundukları siyasi partiler
    tarafından objektif bir şekilde değerlendirilir. Temsil edebilmede, temsil edenin de çok önemli
    olduğunu düşünüyorum. Bu seçimin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

  • Kadının olmadığı yerde adalet olmaz

    İnsan yaradılışından günümüze hep yaşam hakkı peşindi koşarak mücadele vermiştir. İlkel tolumdan modern toplumlara geçiş kolay olmamış, savaşlar, istilalar ve göçler her çağda insan hayatında çok önemli yer tutulmuştur.
    Günümüz toplum yaşamına bakınca, uzun ve zorlu bir mesafenin kaydedildiği bir gerçek. İşte bu gerçek içinde kadın ve erkek başroldeyken hep kadınlar 2. Sınıf vatandaş olarak yaşam içinde yer almıştır.
    Günümüz insan yaşam anlayışında kadın erkek eşit dense de yaşamın birçok alanında bu sav düşünceden öte geçmemektedir. O nedenledir ki, 18. Yüzyılda başlayan kadın hakları hareketi, birçok ülkede hala ilkel bir anlayışla devam etmektedir.
    Oysa günümüz kadını; eğitim, bilim ve hayatın birçok alanında erkekle eşit hatta ileri noktalara ulaştığı bir gerçek. Ama ne hikmetse hep haksızlığa uğrayan, kota uygulanan, düşük ücretle çalışan, evinin en ağır yükünü taşıyan kadınlar oluyor.
    Nazım Hikmetin şu dizelerdeki kadınımız; “Ve kadınlar bizim kadınlarımız: Korkunç ve mübarek elleri, İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle, Anamız, avradımız, yârimiz. Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen. Ve soframızdaki yeri, Öküzümüzden sonra gelen…” Sofrada öküzden sonra gelen kadınlarımız…”
    Büyük şair Nazım Hikmet bu dizeleri yazarken eminim, sadece Türk kadının değil, bütün dünya kadınlarını, içinde bulundukları haksızlık ve ötekileşmeleri dile getirmiştir. Kadın hakları adına hamasın söylemlerle eşitlik ve hukuktan söz edenlerin bir kez daha oturup acınası tolum halimize bakmaları gerekir. Her yıl yüzlerce kadın katlediliyor. İşkence, tecavüz ve aşağılanmaya maruz kalıyor. Bütün bunlar olurken “Dünya Kadınlar Günü” kutlamalarında boy gösteren, nutuk atan, karanfil dağıtanların adil olması gerekir. Adalet olmadığı yerde, eşitlik, hak-hukuk ve sevgi de olmaz.
    Yönetimlerinde kadına yer vermeyen, birimlerinde kadını en alt kademede tutan, işe, aşa enson kadını gören bir anlayıştan kadın haklarını beklemek saflık olur.
    Sadece ülkemizde değil tüm dünyanın bu iki yüzlülükten vaz geçmesi gerekir. Eğer birine ana, eş, sevgili, bacı diyorsanız lütfen onu aşağılamadan, yüceltin. Ona insan olduğunu ve erkeklerle eşit olduğunu hatırlatın ve bu düşünceye katılın.
    Tüm Dünya kadınlarının günü kutlu olsun.

  • Doğru ve ilkeli olmak

    Güven ve doğruluk insanların vazgeçilmez özelliklerinden olmalı. Yaşamın her alanında güven içinde olmak için birçok koşulda kendimizi ve etrafımızdaki insanları koruma adına çaba gösteririz. Ancak uğraşlar doğru kulvarda olunca başarıya ulaşır. Doğruluğun yitirildiği hiçbir antlaşma sağlam bir temele dayanmaz.

    Tolum hayatı çeşitli kural ve yaptırımlardan oluşur. Yasalar bu nedenle yapılır ve uygulanır. Yasası olmaya toplum ilkesiz insana benzer. Eğer yaşamdan yana bir ilkeniz yoksa ne sizin ne de yaşadığınız çevrede tutarlı bir etkiniz olmaz.

    İnsan her konuda kendini önemsediği kadar çevresini de önemsemek zorundadır. Yaşadığımız bu evrende her şeyden uzak tek başına yaşamak diye bir şey yoktur. İnsanları sevmek zorunda olmaya bilir, ama saygı duymak ve empati kurmak zorundayız.

    Birilerini eleştirirken insaf ve vicdan kavramları dahilinde kalmak gerekir. Unutulmasın ki yaradılışta nitelik olarak hepimiz aynıyız, ancak nicelik ve farklılıklarımız vardır. İşte bu noktada insan olduğumuzu unutmamalıyız.

    Başarı grup, kurum ya da kişiden gelebilir. En değerli edinim toplum tarafından kabul görendir. Her çaba emek gerektirir. Bizlere düşen emeğe saygı duymaktır. Çünkü hepimiz ayrı ayrı çabalar içinde hayat mücadelesini sürdürüyoruz. Kazandığını hak etmek ve onu alnının akı ile kazanmak en büyük erdemdir.

    Tanrının bize bahşettiği bu hayatta, doğru ve ilkeli olmak gerekir. Sevgi ve nefreti karıştırmadan, emekten yana uğraş veren herkesin yolu açık olsun.

  • Gazetecilikte insaf ve vicdan önemli

    Bugün 10 Ocak çalışan gazeteciler günü. Ülkemize has olan bugün, gazete patronları ile çalışanlar arasında yaşanan sosyal haklar, çalışma koşulları ve ücretlerin azlığından doğmuştur. Günümüzde hala aynı sorunların yaşandığı bu meslek grubunda yaşam ve özgürlüğe yönelik bir düzleme görülmedi.

    Yaptığı haberden dolayı haksızlığa uğrayan onlarca gazeteci yanında, adeta el üstünde tutulan ve her çeşit ayrıcalığa sahip birçok gazetecinin varlığı üzücü. Siyasal iktidar ve bazı ekonomi lobilerinde varlık gösteren bu kişilerin hedefi yine meslektaşları oluyor.

    Bir mesleğin en öneli koruyucu gücü o mesleği icra edenlerden gelir. Eğer mesleğini çıkar ve birilerini yüceltmek için kullanıyorsa, en büyük zararı onlar veriyor demektir.

    Gazeteci olmak için, önce insan olmak gerekir. İnsaf ve vicdanın olmadığı bir haberin birilerine hizmet etmekten başka bir işe yaramadığını hepimiz biliriz.

    Üç kuruş kazanma uğruna doğru ve objektif haberden ayrılan bir gazeteciyi düşünmek istemiyorum. Gazetecilik mesleğinde örgütlenmenin ne kadar zor ve önemli olduğunu, bu örgütleri sürdüren dernek ve platform yöneticileri bilir.  Kazanımları bölüşmeyen ve sadece kendi çıkarı peşinde koşan birilerini gazeteci saymak saflık olur. Bu nedenle birliğin, beraberliğin ve örgütlü çalışmanın öneminin ayrıtına varmak gerek.

    Aylarca ilana alıp gazete çıkarmamanın bahanesi pandamı olmamalı. Gazetecilik bir sorulumduk ve özveri işidir. Tolumun aksayan sorunlarına kafa yormak gazetecinin çalışma alanına girer. Kaynak ve belgesi olan her haber yayınlanma ve okunmaya değerdir. Gazetecilik dedikodu, kulis ve lobicilik yapma mesleği değildir.

    Bir insan ne kadar özverili, özgür ve doğru ise o derecede inanılır ve güvenilir olur. Meleğimizin birçok sorunu yanında özgürlük ve ekonomi sorunumuzun olduğu bir gerçektir. Bizler önce toplumun bilgilendirme görevini göz önüne alarak bu hizmeti sürdüren basın emekçileriyiz.

    Tüm gazetecilerin 10 Ocak çalışan gazeteciler günü kutlu olsun.

  • BİZ BİZE, BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN

    Camilerimizde kılınan bayram namazı çıkışından herkesin tokalaşıp bayramlaştğı, akabinde dost ve yakınlarının ziyaret edildiği, mezarlıklara gidilip duaların yapıldığı o güzelim bayramlar bu yıl yok.

    Aylardır evlere kapandığımız ve sonunu bayramla bağladığımız bu zor günlerin sonunda sıcak yaz aylarına bağlanıyoruz.

    Tek isteğimiz güvenle sokağa çıkıp, sevdiklerimizi selamlamak ve birkaç gün kafamızı dinlemek için köyümüze, tatil beldelerine gidip dinlemektir.

    Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de zor günlerden geçiyor. Ancak bu virüs bulaş dönemini en iyi idare eden ülkenin Türkiye olması bizi gururlandırıyor.

    Devletimizin birçok alanda büyük ataklar içinde olduğunu ve yaşadığımız çağa en iyi şekilde ayak uydurmaya çalıştığını görüyoruz. Geçmişte özlemini çektiğimiz Avrupa ve Amerika gibi ülkeleri artık aramıyoruz. O ülkelerden insanların Türkiye’ye özlem duyduğunu görüyoruz. Bu da bizi ve devletimizi yüceltiyor. Bu başarılarının arkasında yer alan tüm yetkililerimiz, görevlilerimiz ve vatandaşlarımızı yürekten kutluyorum.

    Herkesin Bramazan Bayramını en içten dileklerimle kutlarım.
    Kalın sağlıcakla.

  • ÖRNEK BİR SAĞLIK UYGULAMASI

    Türkiye Sağlıkta güçlü,
    bilgisizlik toplumlarda panik yaratır. Son zamanlarda Çin’den başlayıp, dünyanın çeşitli ülkelerine yayılan “Corona virüsü” insanları sağlık alanında önemli ölçüde tedirgin etti. Ancak çeşitli ülkeler sağlık alanındaki çalışmaları ile ve duyarlılığı ile kendi halkını önemli ölçüde koruyabildi.

    İşte bu ülkelerin başında Türkiye geliyor. Çevremızdaki ülkelerde Corona virüsü can alırken, Türkiye bu virüsün duyulduğu ilk günden beri, en üst düzeyde tedbirlerini alarak halkın sağlığını korumaya çalıştı.

    En önemlisi de dışarıdan gelen insanları önce muayene ettirip ve karantinaya alması oldu. Bu çaba çok önemli bir sonuca ulaştırdı. Sağlık bakanımız, defalarca halkı bizzat bilgilendirerek paniğin oluşmasını ve insanların bu konuda dikkatli olmasını önerdi. Ancak bu ve benzer durumlarda toplumda panik yaratan ve fırsat kollayan çeşitli kendini bilmez insanlar yine ülkemizde temizlik malzemeleri üzerinden ciddi bir oyun oynamaya çalıştı. Öyle ki 5 lira 10 liralık kolonya kutuları 100 liraya varan fiyatlara satıldı. 2, tl. 3 tl. olan makarna paketleri 10 liralara 40 çıkarıldı. Ancak devlet yine en kısa zamanda gerekli tedbiri alarak, bu fırsatçılara yol vermedi.

    Toplum olarak ne olursa olsun, böylesi zor günler de bizim el ele verip en az zararla bu olayları atlatmamız gerekiyor. Bizler yaşadığımız doğa üzerinde virüst, deprem, heyelan, kazalarda toplum olarak elele verip karşılamalı ve güç birliği yapmalıyız.
    .
    Bu konuda başta Cumhurbaşkanı ve sağlık Bakanı olmak üzere emeği geçen herkesi yürekten kutluyorum. Türkiye sağlık alanında çok önemli ve başarılı bir sınav verdi. Ülkemiz sağlık sektöründe çok önemli bir noktaya gelmiş bulunuyor. Bu son virüs salgınıyla gücünü ispatlamış oldu. Herkese Geçmiş olsun

  • SİYASETE DOĞUDAN BAKIŞ

    SİYASETE DOĞUDAN BAKIŞ

    Geçen hafta çeşitli nedenlerle Van ve Hakkâri illerini gittim. Bölgede doğa yeni bir uyanış içinde. Alçak bölgelerden çekilen karlar yükseklerde hâkimiyetini sürdürüyor. Bir tarafta yem yeşil çiçeklerle bezenmiş doğa, diğer tarafta karla kaplı dağlardan esen soğuk rüzgâr. Yeraltı su kaynaklarının beslediği ırmakların gürül gürül aktığı bu coğrafyada, doğa kadar siyaset de hareketli.

    Hakkâri’deki vatandaşın İstanbul’daki seçimi takip etmesi ya da Van’daki bir vatandaşın Ankara, Adana, Mersin ve Antalya seçimini önemsemesi çok garip gelmedi. Bir tek şey fark ettim. İster Türkiye’nin batısında, ister doğusunda olun, bu ülkedeki her olumlu ya da olumsuz olay, tüm halkımızı sevindiriyor ya da üzüyor. Böylesine iç içe geçmiş halkın, kimseyi ötekileştirmediği, herkesin siyasetten yaka silktiğini gördüm.

    Bazı yerlerde seçilen belediye başkanlarının mazbatalarının iptal edildiğini, yerine ikinci sırada oy alan adayların geçtiğini gördüm. Bu durum vatandaşı çok etkilemedi. Nedenine gelince geçmiş dönem kayyumların düzgün çalışması ve partilerin aday seçiminde yeterince seçici davranmaması gibi görünüyor.

    Doğudan görünen batı seçimleri, demokratik ve istikrarlı bir intiba bırakmış durumda. İstanbul seçimi ise Yüksek Seçim Kurulunun iptal etmesi durumunda, yeni oylamalarda, ittifakların arasında geçişlerin olabileceği yüksek sesle konuşuluyor. Bu da seçim sonucunun farklı olabileceği olasılığını ortaya koyuyor.

    Geçen genel seçimlerde HDP’nin baraj altında kalma planını, CHP tarafında desteklenerek bozulmuş ve HDP barajı aşmıştı. Yerel seçimlerde yarışan Cumhur ve Millet ittifakları mevcut sonucu ortaya çıkarmıştı. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin itirazı üzerine bugünlerde YSK’nın vereceği karar doğrultusunda, itiraz ret edilir ya da seçim kararı çıkarsa, ittifaklarda ve seçim sonuçlarındın farklı bir tablonun çıkacağı söyleniyor.

    Seçim heyecan ülkemizin her yerinde aynı, bu seçimin gerçek sonucunu ekonomide atılacak adım belirleyecek. Sonuç ne olursa olsun, bu hepimizi ilgilendirir. Hayırlısı neyse o olsun. Mübarek ramazan ayının ülkemize bereket, huzur ve mutluluk getirmesi dileğiyle, kalın sağlıcakla.

  • İNSANIN EN ÖNEMLİ DEĞERİ KİŞİLİĞİDİR

    İNSANIN EN ÖNEMLİ DEĞERİ KİŞİLİĞİDİR

    Seçimler demokrasi ve insan haklarından doğan tercihlerin uygulamasıdır. Seçim bir ekip işidir. Seçime katılan siyasi partilerin bütün bileşenleri ile çalışması, başarılı sonuçlar getirir. Seçim, siyasi partiler arasında hizmete yönelik kıran kırana geçen bir yarıştır.

    Bu nedenle partiler arasındaki söz düellosu ve suçlamalar çoğu zaman amacını aşacak durumlara varabiliyor. Seçimde başarı sağlamak kolektif bir çalışmadan geçer. Eğer farklı ekip ve guruplarla tabana yayılan tanıtım ve irtibat kolları geliştirilemiyorsa, sonucu hüsran olur. Sizinle bu yola çıkan insanları yanınızda tutmalısınız. “Küçük olsun benim olsun” mantığı size başarı getirmez.

    İşin özü, yaşadığımız kent ve beldeye hizmet vermektir. O nedenle bu hizmet yarışı sonunda yöneteceğimiz tüm vatandaşlarımızla eşit, adil ve ötekileştirmeden kadrolarımızı oluşturmalıyız.

    Seçimi kazanıp kendi saltanatını kuran, kazandığı kurumun kadrolarını, hemşeri, akraba ve şürekâsından oluşturanlar, bu işin vebalını ödeyemezler.

    Hizmetler, adalet, şeffaflık ve özveri ile yapılmalı. Hizmete kişisel ya da taraftar koruma, kollama, rüşvet ve irtikâp olursa, adaletten, dürüstlükten, şeffaflıktan söz edilemez. Partiler seçimi kazanma adın farklı bölgelerden adaylar getirebilirler. Ama bu seçimi kazanan adayın bölge dışından kuruma hemşeri ve çıkar gruplarını yerleştirme hakkını vermez. İlkeli yönetimde, yöneticiler seçmen bölgesinden seçilir.

    Torun, tosun, hatır, gönül kadroları sizin itibarınızı sıfırlar. Bunun bariz örneklerini görüyoruz. Bu durumlarda edindiklerini korumak için kişiliğinize sığmayan ve tezat olan bir sürü yaklaşım ve çabalara girmek zorunda kalırsanız. Getirdiklerinizin gelişte ve gidişteki edindikleri mal varlık farklarını mutlak gözetmelisiniz. Sizin üstünüzden haksız kazanç sağlayanları adalete teslim etmelisiniz.

    İnsanın en önemli değeri kişiliğidir. Onu korumak adına bir ömür boyu dürüst ve ilkeli davranırsınız. Ama birilerinin size dayattığı bazı haksızlıklara uyduğunuz zaman, artık kişiliğiniz yok hükmündedir.

    Kartal’a gelince seçimi alacaksınız ama yönetim ve protokoldan uzak duracaksın. Doğrusu bu da hiç etik olmayan, doğrulukla bağdaşmayan, bir fırsatçılıktan öte değildir. Yıllarınızı vardığınız bir yönetimden sonra sokağa çıktığınız zaman, birileri size sırtını dönüyorsa, orada oturup düşüneceksiniz. Yalnız kalıyorsanız, o yönetime getirdiklerinize ve onların size kaybettirdiklerine bakacaksınız.

    Haksızlık yapıp, sırf hırsızınızı koruma adına, emek veren insanların feryadını kulak ardı ederseniz, unutmayın Allah mutlaka o haksızlığı sizden ya da sevdiklerinizden çıkarır. Allah kimsenin ahını kimsede bırakmaz.

  • İNSANLAR VE TERCİHLER

    İNSANLAR VE TERCİHLER

    Bazen bir olumlu ya da olumsuz olay duyarız. Onu birilerinin tercihi ile özdeşleştiririz. Kendi seçimi deriz. Aslında işaret etmek istediğimiz şahısın, bir sandık seçiminden geçmeden var olan sonuca ulaştığıdır. Çünkü o tercih ya da seçim yüreğinin ve mantığının birleştiği tek nokta olarak algılanır.

    Bu olgu bir doğru ya da yanılgı olabiliyor. Bütün mesele o davranışın var olan yaşam içinde ne denli onaylanır olmasıdır. Dünyanın her yerinde doğrunun ölçüsü yanlıştır. Yanlışlar olmazsa doğruyu seçemeyiz. İşte bu nedenledir ki insanın ölçüsü toplum deriz. Çünkü toplumun sınama yanılma yolu ile asırlara varan deneyimleri, doğru ve yanlışı şekillendirmiştir. O nedenle tercih ya da seçim insanlar tarafından tüm bu nedenler doğrultusunda yapılır.

    Tolumun aksayan yönlerinde kimse yer almak istemez. Ama yöneten ve yönetilen aynı kulvarda ise, doğru seçim şansa kalır. Seçimlerde demokrasi ve özgürlük söylemleri sık duyulur. Ancak iktidar söz konusu olduğu zaman, bazen adalet terazisinin şakulü farklı esneye bilir.

    Her şey insan refahı için yapılır. Refah seviyesi yükselmiş bir toplum geri dönüş istemez. Geçmişle gelecek arasında sıkışan medeniyet büyük sancılar çeker.  Toplumlar yüz yıllık bir süreç içinde şekillenir. Yönetim biçimlerini oluşturur.

    İnsan hak ve hürriyetleri öne çıkar. Devletleşen toplumda yönetim arzusu ortaya çıkar. Yönetilenlerde ise hizmet alama isteği doğar. İnsanlar partilerde, partiler de bloklarda birleşir. Oysa tek amaç tolumu daha iyi yönetmektir.

    Toplum huzur ve refahı yöneten ve yönetilen ilişkilerinden geçer. Her toplum en adil şekilde ve refah seviyesi yüksek olarak yaşamak ister. Bizler seçimi hizmet odaklı algılamalıyız. Tercihimizle oylarımızdan gelen gücümüzü yaşadığımız bölgenin bayındırlığına yönelik kullanmalıyız.

    31 Mart 2019 seçimi tüm ülkemize hayırlı olsun.

  • Seçime sanal damga

    Seçime sanal damga

    31 Mart 2019 seçimleri yaklaştıkça heyecan artıyor. Siyasiler bu seçim döneminde uçuk vatlardan kaçınıyor. Vatandaşın her dakika siyasilerin seçim çalışmalarından bilgi sahibi olması, sokaktaki heyecanı sanal medyaya yönlendirmiş durumda. Evinde, işinin başında ya da yolculukta elinden akıllı telefonu düşmeyen vatandaş, adeta kendini bir canlı yayın arenasında buluyor.

    Facebook, İnstagram, WhatsApp gibi birçok alanda siyasiler ve paydaşları ile anlık canlı ya da mesajlaşarak haberleşe biliyor. O nedenle bu seçimde sanal medyanın öne çıkması, yazılı basını geriletmiş durumda.

    Seçimin en önemli etkenlerinden biri, bileşenlerin ve paydaşların seçim sonrası aktif listelerde ne kadar etkili yer almasından geçer. Özellikle kentin vekili olarak adlandırılan meclis üyesi listeleri önemli yer tutar.

    Şehirlerimiz genellikle 1954 sanayi devriminden sonra köyden kente başlayan göçle oluşan hemşeri kolonilerinin oluşturdu gettolardır. Siyasi partilerin belirlediği listeler çok önemli. Halkın her kesimine hitap eden meclis listesi, bölgeyi tanıyan, sevilen, donanımlı ve liyakatli adaylar oluşturulmalıdır.

    Geçmiş yıllarda seçmen genelde bloklaşmalara ve siyasi görüşleri doğrultusunda parti seçerek tercihlerini kullanırdı. Bu gün ise, kentte yaşayan insanlar, yapılacak hizmetler ve bu hizmetlerin refah seviyesini ne derece etkilediğine göre kar verir. Bunların başında, üç önemli neden, yaşanılan kette ulaşım, İstihdam ve kent planlaması gelir.

    Yazılarımız devam edecek. Kalın sağlıcakla.

  • TOPLUMDA SEÇİM HEYECANI YOK

    TOPLUMDA SEÇİM HEYECANI YOK

    Beş ay sonra yapılacak yerel seçimler için toplumda bir heyecan yok. Anlaşılan yakın tarihlerde birçok seçimin yapılması, halkı seçim havasından uzaklaştırdı. Oysa her seçimde en az yüzde seksenlere varan katılım sağlandı.

    Partilerdeki ittifak girişimi seçmeni n kararına yansımış değil. Bazı partilerde başlayan aday adayı açıklaması, seçime doğru atılan ilk adımlar olmalı. Bazı adaylar genel merkezin kendilerine verecekleri sinyali beklerken, diğer aday adaylar ise bu işin ciddi bir çalışma gerektiğine inanıyorlar. Aday adayının birikimi, çevre ile iletişimi ve genel merkezin uygun görmesi ile zorlu bir yolda yürüdükleri bir gerçek.

    Her şeyden önce bütün seçmenler tarafından kabul görmeleri çok önemli. Yıpranan ve icraatları ile eleştiri toplayan aday adaylarının genel merkezde kabul görmesi olanaksız görülüyor.

    Diğer bir konu ise aday adayları için parti içi memnuniyet, genel başkan ve genel merkezin bakış açısı çok önemli. Genel merkez ve Genel başkanın sırtında hiç bir adaylık gerçekleştirilmeyecek denildi.

    Toplumun her kesiminin en önemli beklentisi, sevilen, kişilikli, adil ve bölgenin yararına uygulanabilir projeleri olan adayların seçilmesidir. Bölge dokusuna aykırı icraatları olan, bulunduğu yöreye zarar verip, zaman kaybettiren başkan adayları toplumda kabul görmez.

    Yaşamakta olduğumuz bu teknoloji ve bilgi çağı, kalkınmadan başka bir şey gerektirmez. Dileriz her parti aday adayları arasında en iyisini seçerek halkın beklentilerini yerine getirir.

  • Yeni bir yönetim şekli

    Yeni bir yönetim şekli

    24 Haziran 2018 seçimleri, yüzyılın seçimi olacak. Çünkü bu seçimle Cumhurbaşkanı sistemine bağlı olarak meclis sadece yasa yapacak. Yürütme ise Cumhurbaşkanlığında olacak. Parlamenter sistemindeki kuvvetler ayrılığı bu sistemde tek elden yürütülecek.

    Bu nedenle 24 Haziran seçimi Türkiye’de yeni bir yönetim ve yapının oluşmasına neden olacaktır. Yeni sistem topluma tanıtılmamakla beraber, oylanacak olması toplumun bu konuyu farklı şekillerde değerlendirmesine neden oluyor.

    Cumhurbaşkanı adayı diğer bir değişle başkanlık sistemine aday olanlar bir siyasi partinin temsilcisi olarak ortaya çıkıyor. Burada önemli olan kimseyi ötekileştirmeden ve toplumun tüm dinamiklerini bir arada tutarak seçimde galip gelmektir.

    Seçmenin kafası karışık. Çünkü bir taraftan yeni bir yönetim modeli, diğer taraftan seçim ittifakları ve ekonominin zor günlerden geçmesi, seçmenin karar vermesinde önemli rol oynayacaktır. Herkesin gözü Cumhur İttifakı mı, yoksa Millet ittifakı mı?

    Bu seçimin Ayaları ve halkımıza hayırlı olmasını diliyorum.

  • ERKEN SEÇİM 22 HAZİRAN 2018

    ERKEN SEÇİM 22 HAZİRAN 2018

    Uzun yıllardan sonra ilk defa bir erken seçime şahit olacağız. 24 Haziran 2018 tarihinde yapılacak, Cumhurbaşkanı Sistemi ve Milletvekili seçimi siyasetin ısınmasına neden oldu.

    Partilerden gelen açıklamalar, önemli bir siyasi yarışın sinyalini veriyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin önerisi üzerine Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan seçim tarihi siyasi partilerde şaşkınlık yarattı. Öyle ki, 66 gün gibi kısa bir süre içinde bu seçime hazırlanmak zor olsa gerek.

    Büyük bir ihtimal partiler merkez yoklaması ile Milletvekili aday listelerini oluşturacaklar. Asıl merak edilen İYİ Partinin seçime katılma hakkının olup olmadığı. İYİ Parti yetkililerin yaptığı açıklamaya göre 22 Aralık 2017 de yapılan parti kongresinin üzerinden 6 aylık yasal süre 22 Haziren 2018’de doluyor. Buna göre İYİ Partinin seçime girme hakkının olduğu söyleniyor. CHP ve HDP ise seçime hazır olduklarını belirtiyorlar.

    Asıl önemli olan AK Parti ve MHP’nin oy potansiyelinin 50+1 geçmesi. Seçim kararının erkene alınması, mevcut siyası ve ekonomik gerilimi azaltacağı düşünülüyor.

    22 Haziran 2018 seçiminin ülkemize istikrar getirmesi, herkesin arzusudur. Şimdiden hayırlı olsun.

  • Şahsa hizmet değil Halka hizmet olmalı

    Şahsa hizmet değil Halka hizmet olmalı

    O gün Kartal Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz tarafından, Eski Belediye başkanlardan merhum Mehmet Ali Büklü adının verildiği büyük bir park Esentepe mahallesinde yapılmış ve açılışına, CHP genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu davet edilmişti.
    Kartal Gazetesi’nden 10 bin adet basılıp o günde dağıtılmıştı. Aynı gün il dışında olmam nedeni ile gazetenin hazırlığında bulumamıştım. Aradan birkaç gün sonra Kartal’a döndüğümde CHP ilçe başkanlığının bu gazete ile ilgili bir rahatsızlığını duydum. Bu duru öğrenmek için Kartal CHP ilçe başkanlığına gittim.
    Dönemin ilçe başkanının bana ilk sözü, ‘biz bundan sonra gazeteni almamaya karar verdik,’ demesi oldu. Oysa bunlardan ekonomik olarak zaten bir katkı yoktu.  Nedenini sordum. Aylardadır gazetede sadece belediye başkanı Sayın Altınok Öz’ün haber ve fotoğrafları yanında, Kartal CHP kadın kolları ve gençlik kollarının haber ve fotoğrafları var. Ancak İlçe başkanının hiç fotoğrafı yok.
    Ben de; ‘sizin bir etikliğiniz yok ki haber yapalım.’ Bunun üzerine üyesi olduğum CHP’den istifa ederek ayrıldım. Daha ben ofisime varmadan Kartal CHP ilçe başkanlığından arandım ve üyeliğimin sonlandırılması için TC numaramı istediler. Şaşırdım, doğrusu bir partinin önemli bir gazete sahibi olan bir üyesini, sırf ilçe başkanının fotoğrafı gazetesinde çıkmadı diye üyeliğinin bu kadar erken sonlandırılmasına anlam veremedim.
    Oysa bu ilçe uzun yıllardan sonra Sayın Op. Dr. Altınok Öz sayesinde CHP’ye geçti. Ama bakıyorum muhalefetten çok kendi partililerin bir kısmı tarafında engellenmekte.
    10 Aralık 2017’de Kartal İlçe başkanlığının kongresi olacak. Bana göre Belediye başkanı ile aynı perspektifte olmayan bir aday seçilse bile, ileriye yönelik başarı sağlayamayacaktır. O nedenle birlikteliğin sağlanması ve Sayın Öz’ün etrafında kenetlenmenin daha sağlıklı olabileceğini düşünüyorum. Şimdiden hayırlı olsun
  • “BEN, SİZE TAARRUZU DEĞİL, ÖLMEYİ EMREDİYORUM

    “BEN, SİZE TAARRUZU DEĞİL, ÖLMEYİ EMREDİYORUM

    Çanakkale savaşının yarattı beş komutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, muharebenin en yoğun ve can alıcı bir anında, kükreyen Bedr’in aslanları, kınalı kuzular dediği askerlerine (Mehmetçiğe) düşmana karşı, “Ben, size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum”, diye sesleniyordu. Oluk gibi kanlar akıyordu. Gelibolu yarımadasının her tarafı şehit kanlarına boğulmuştu. Yüzbinlerce gencimiz Çanakkale savaşının amansız mücadelesinde canı pahasını savaşıyordu. İhtilaf devletleri topyekûn ulusumuza savaş açmıştı. İşte bu memleket böylesi bir bedel ödeyerek bu günlere geldi. Belediyemiz tarafından bu kutsal topraklarda yapılan salaşlarda kullanılan malzemeleri gezici Çanakkale müzesi adı altında sergileyerek çok önemli bir hizmete imza atıyor. Eminim bu müzede yer alan ve havada çarpışarak parçalanan mermileri gördüğünüzde, günlerce aklınızdan çıkmayacaktır. Üstünde yaşadığımız bu toprakların ne kadar kıymetli olduğunu, o zaman daha iyi anlayacaksınız. Bugün bu savaşın daha farklı bir versiyonunu yaşıyoruz. Çeşitli ülkeler olanca gücüyle ülkemize terör örgütlerini kullanarak saldırıyor. Kimi ülkeler adeta ülkemize savaş açmış durumda. Bakanlarımıza karşı saygısızca davranıp, ülkelerindeki Türk vatandaşlara atlı, itli, toma’lı coplu saldırılarda bulunuyor. Düşünüyorum da Türkiye ne yaptı ki bu kendini bilmez Avrupa haydutlarının tepkisini çekiyor. Tarihte haçli seferlerinin nedenlerine baktığımız zaman, üç önemli başlık altında toplayabiliyoruz. 1. Din nedenleri 2. Siyasi nedenler 3. Ekonomik nedenler. Bugüne baktığımız zaman 11. Yüzyılların sonu ile 13. Yüzyıllarının sonu arasındaki süreçte sürdürülen İslam düşmanlığı hala kendini tüm canlılığı ile gösteriyor. Türkiye güçlendikçe birilerinin şakulü kaçıyor. Ayarları bozuluyor. Kendilerini medeniyet, demokrasi ve özgürlük havarisi sananlar dibe vuruyor. Bu referandum ülkemiz için çok önemli. Burada konu sadece Cumhurbaşkanı sistemi değil, konu Türkiye’nin beka sorunudur. O nedenle Avrupa’nın eli kanlı haydutlarına bir ders vermeliyiz. Oyumuzun rengi ne olursa olsun bu ülkenin kardeşliğini ön planda tutmalı ve onların HAYIR kampanyalarına gereken dersi vermeliyiz. Kalın sağlıcakla Not: Haçlı savaşlarının nedenleri: Dini Nedenler: Hıristiyanların, kutsal yerleri, özellikle Kudüs’ü Müslümanlardan geri almak istemesi. Katolik Kilisesi ‘nin Ortodoks dünyasını egemenliği altına almak istemesi. 10. Yüzyılda Fransa’da ortaya çıkan Kluni Tarikatı’nın Hıristiyanları Müslümanlara karşı kışkırtması. Din adamlarının etkisi ile Hıristiyanlarda oluşan koyu fanatizm. Papa ve din adamlarının nüfuzlarını arttırmak istemeleri. Siyasi Nedenler: Avrupalıların Türkleri, Anadolu, Suriye, Filistin ve Akdeniz’den uzaklaştırmak istemeleri. Türkler karşısında zor durumda kalan Bizans’ın Avrupa’dan yardım istemesi. Senyör ve şövalyelerin macera arayışları. Ekonomik Nedenler: İslam Dünyası’nın zenginliği, Avrupa’nın fakirliği. Avrupalıların doğudan gelen ticaret yollarına hakim olmak istemeleri. Avrupa’da toprak sahibi olmayan soyluların toprak elde etmek istemeleri. Avrupalıların doğunun zenginliklerine sahip olmak istemeleri.

  • Her yerde 8 Mart

    Her yerde 8 Mart

    8 Mart dünya emekçi kadınlar günü. Her yıl bu günde birçok etkinlikler düzenlenir. Kadınlara çiçekler sunulur. Yemekler, balolara düzenlenir. O gün bütün dünya bir başa kadın anlayışına bürünür. Gelişmiş ülke ve demokrasilerde kadının insan sayıldığı gerçeği yanında birçok ülkede kadına hak tanımak yada onu erkeklerle eşit görmek nerdeyse imkansız. Bu nedenledir ki kadını bir meta gözü ile gören, yeri gelince aşağılayıp hırpalayan, hatta öldüren bir anlayışın hâkim olduğu ülkelerde kadın haklarından söz etmek mümkün değil. Ülkemizde kadının yeri ve statüsü Cumhuriyetin ilk yıllarında yasayla güvence altına alınmıştır. Türk kadını ister açık ister kapalı olsun, Ortadoğu ülkelerine göre önemli bir aşama kaydetmiş durumda. İş hayatında kadınlarımız azımsanmayacak ölçüde toplum içinde yere sahiptir. Bürokrasi ve Özel sektörde önemli mevkilerde olduğu bir gerçek. Gönül isterdi ki bulunduğumuz Ortadoğu coğrafyasında diğer ülke kadınları da aynı haklara sahip olsun. Eğitim alanında kızlarımız özgürce istedikleri üniversite ve bölümlerde eğitim alabiliyorlar. Üniversitelerimizde kızların oranı nerdeyse erkeklerle eşit durumdadır. Ulaştığım bu nokta sevindirici. Üzücü olan hala kadınların katledilmesidir. Dilerim kadına şiddet anlayışı ve kendini yasa yerine koyan bu zihniyet yok olur. Bütün Kadınların 8 Mart kadınlar gününü kutluyorum.